Kendi Özbenliğine Haksızlık etmekte haddi aşan kullar...


Suçluluk duygusu ile baş etmek gerçekten çok zor bir iş. Hafızı Şirazı bütün malınızı akılsız birine emanet etmeye benzetiyor bu duygu ile yaşamayı.


Herşeyde bir kusur arama, suçlu arama iç güdüsü kendi öz benliğimize özgüvenimize, özsaygımıza gerçekte büyük zararlar veriyor.


Özbenlik dediğimiz heva, heves peşinde koşan, bencil egomuz değil aslında hatta suçluluk duygusuyla bizi köleleştirmeye çalışan da egonun ta kendisi oluyor.


Şeytanın vesvevese kurtlarını içeriye salan sadakatsız bir köpek gibi içerideki koyun, kuzu ne varsa varlığımızda kıymetli olan şeyleri talan etmelerine, onları hor görüp, kötü zanlarla etiketlemelerine böylece bizdeki kötü duyguları harekete geçirerek kendimize zarar vermemize yol açıyorlar...


İlah olarak taptığımız gerçekten mutluluk, huzur, güven kaynağı, varlığıyla her şeyi kuşatan, seven sahibimiz Allah mı?


Yoksa bizi sürekli gözetleyip kusurlarımızı bulan ne yapsak beğenmeyen, var olduğumuz için değil de baskalarinin zihnimizdeki yansimalariyla veyahut kendimizin başkalarının gözündeki değerine göre mi davranışlarımızı, duygu ve düşüncelerimizi yönlendiriyoruz?


Başkasının gözündeki değerimizi put aldıysak bu put egonun bizi köleleştirmeye yarayan en güzel aracının yönlendirmesine muhatabız demektir.


Başkalarının bizim gözümüzdeki değerlerini baz alarak yaşıyorsak yine egonun elindeyiz çünkü insanlara hoş görünmek için bir soytarı gibi rol yapmamiza, öz benliğimizden ödün verip onun sınırlarını ihlal etmemize neden oluyoruz demektir. Surekli degerimizi arayip durmamiza ve bir turlu kendimizi degerli hissetmeyisimize yol aciyor bu duygu da...

Sosyal medya araclari bu putlarin kol gezdigi bir pazar gorunumunde...


Bu iki put Egonun vazgeçilmezleri olsa gerek...


Ve ben La demek istiyorum ! 

Hayır! Hayir! Hayir!


Tovbeleri bastan bastan bozsam da yine Hayir yine Hayir !


Bu putları hoşnut etmekten vazgeçip buna göre yaşamak, öğrenmek, hayatı zevk etmek, Allahımı tanımak istiyorum...


Esmaul Hüsna olan bütün güzelliklerin yegane kendisi olan yüce yaratıcı Allah'ı tek ilah olarak kabul ediyorum.


Bütün insanlardan farklı tecellilerle farklı isimlerinin yansıması olarak Ruhunu bize tanittigina... Farklı renk ve karakterlerde, zevk lerde var ettiğine inanıyorum.

Her yuzde o cift gozlerle gonullerden bakan Onun Cemali aslinda... Yetimce, masumca bakan o bakislari bulmamiz gerekiyor herkeste ve en basta kendimizde...


İletişimin en samimi, en sevgi ve muhabbetli halleriyle birbirimizi tanımamız, anlamamız, özbenliklerimizle bizlerden açığa çıkan güzellikleri paylaşarak mutlu olmamız egomuzdan sıyrılmamızla mümkün...

Sevinclerle sevinip, uzuntulerle gercekten uzulmemiz.... Derin ve ince bir ruh birlikteligini asil duygularla onure ederek yasamamiz gerekiyor....


Cemaatler, gruplar, aynı pozitif hedefe kilitlenmiş gruplarla insan insanlığını bulacak ve zevk edecektir.


Her birimizi özel ve yalnız kendine muhtaç yaratarak bizleri birbirimizden özgür kılmış olan Allah'ın hakkını bu şekilde koruyabileceğiz.


Muhabbet ve sevgiyle birbirlerimizin potansiyelini ortaya koymaya izin vermemiz, egomuzdan kurtulmamız gerekiyor.


Bir başkasının farklılığı ve potansiyeli bizim potansiyelsiz ve boş olduğumuzu göstermez. Bilakis hepimiz varlğımızdan dolayı değerliyiz. En başta bunu anlayamıyoruz çünkü toplum tarafından hep etiketlerimiz üzerinden değerlendirildik ve kendimize de toplumun ego sahibi gözüyle baktık. En sevdigimiz arkadaslarimiz ailelerimiz tarafindan bizimle karsilastirma kriteri yapildi, onlara icten ofke tohumlari ekilerek en derin masum duygularimiz esir alindi...


Sevelim, karsilastirmaktan vaz gecelim , karsilastirilmaya izin vermeyelim ne egomuz, ne ic sesimiz ne de baskasi tarafindan bunun yapilmasina izin verelim... Bu bizim ve karsilastirildigimiz seyin degerine zarar veriyor cunku... Elma ve armutun karsilastirilarak birbirine dusman edilmesi....


Kendimizden vazgeçmemecesine kendimizi sevelim, kendimize sefkat ve merhamet gosterelim ne olur ...


Seytan Ego ile masum özbenliğimizi ayırt edip aklımızı özbenlikten yana kullanalım inşaallah. Ey aklım akıllı ol, kendini de bizi da yakma !


Ve....

Ey yüce Yaratan, Ey Sevgili Dost !


Bize dost ve düşmanlarımızı açıkça göster ve düşmanlarimızı sen ellerinle cezalandır !


Bizlerin ne akılları, ne de gücü buna yetmiyor...


Bizden vazgeçme....


Bizi kaybetme Allahım...

Bizi kaybetme...




Sevgiyle ey Cân....


Hû....


Kırmızı Başlıklı Kız




Hepimiz Kırmızı Başlıklı Kız masalını biliriz. Tüm masallarda olduğu gibi bu masalda da alınacak dersler nesilden nesile insanlara aktarılır. Bu sabah bir temsil gibi canlanan bu masalın iç manası hakkında bir iki ders de biz çıkaralım inşallah.

Ormanı zihin dünyamıza, kırmızı başlıklı kızı da içimizdeki güzel duygulara ornegin saflık, sevgi, merhamet, şefkat, zarafet, letafet gibi pozitif duygu ve dusuncelere benzetebiliriz.

Cahiliye devrinde kız çocuklarının gömülmesi iç dünyamızda bu şekilde karşılık buluyor sanki.. Zarafet, iyilik, merhamet, hüsnü zan, neşe gibi duyguları söndüren düsünceler ve duygularin zalimligini bize anlatıyor...

Gün içinde bir olay, bir durum karşısında bir Kurt düşer bazen yüreğimize... Bu kurtlar, olumsuz duygular, zehirli duygular olabilir tanıdık veya yeni olabilirler... Adı üstünde bizi rahatsız eden, tedirgin eden bir yapısıyla giriverir iç dünyamıza...Kimi zaman bir insan kılığında gelir, bir insanın içindeki zehirli düşüncelerden bize bulaşır...

Bu andan itibaren Kurdun bize zarar vermek üzere sahneye çıktığını anlamazsak ve yüzleşmezsek masalın devamındaki sahneleri yaşayacağımız aşikardır. Olayı yorumlarken artık düşünce zincirimize Kurt dahil olmuş, zihnimizde büyükanne diye düşündüğümüz karakterin yerine geçmiştir artık. Bize zarar verip güzel duygularımızı, sevgi, merhamet, dostluk, güven duygularımızı yutmak üzere beklemeye başlar. Masaldaki buyukanneyi yutup yerine geçtiği gibi... Hayalimizdeki karakterleri her ne kadar tanıdıklarımız zannetsek de aslında kurt onların kılığına girmiştir...Gerçek karakterle yakından uzaktan alakası bile yoktur...

Uyanmayıp bu durumun içinde ilerlemeye devam edersek, Kulakları gözleri ve dişleriyle yani bize rahatsızlık veren belirtiler ve gözlemlere rağmen zan ve hayalimizde ilerlersek...

Neden kulakların daha büyük, gözlerin, dişlerin derken...

Bütün o güzel duygu ve pozitif halimiz o kurt tarafından yutuluverir...

Bizleri bencil, duygusuz, korkularla dolu bir halde, karanlık zihinde hapseden duygu ve düşünceler böylece görevlerini yapmış oluyor.. Ta ki bir oduncu yardıma yetişip vahşi kurdun karnını yarana dek...

Masaldaki oduncuyu Peygamberler, Mürşidler, Azizler, bize yol gösteren ilahi bilgilere benzetebiliriz. Zira ormanı insanın iç dünyasını avuçlarının içi gibi öğrenmişler, faydalanılacak düşünce, hal, tavırların insanlara öğreticisi olmuşlardır. Yani oradan odun kesip insanları ısıtacak, faydalandıracak ürünler devşirmişlerdir... Ayrıca onların Kurdun hakkından gelecek bir baltası vardır. Mürşidlerin, peygamberlerin kitapları, asaları, kılıçları ile temsil edilen ilahi araçları vardır ve bu araçlarla gelip devirlerinin insanlarını özgür kılıp iclerindeki şeytani, nefsani tuzaklardan, dolayısı ile de zulümden kurtaran güçlerle Allah tarafından donatılmışlardır...


Aklimiza kurt düşerse bu masalı hatırlamak fayda verir belki, düşüncelerimizi dışarıdan izleyip farkettiğimizde onlara hükmetme gücümüz olduğunu söylüyor psikologlar. Belki de ilahi mesajların hikaye biçiminde anlatılmasının hikmetlerinden biri de budur...


Kurani Kerim, Furkan yani doğru ile yanlışı, küfür ile hakikati kılıç gibi ayıran kitabıyla Peygamber ve ardından bıraktığı varislerine gönülden bağlanalım, onları daima gönül ve zihin dünyamızda canlı tutalım ki karanlıklarda kalmayalım... Kurtlara yem olmayalım...


Zihnimizdeki Kurtları gerçek şahıslar zannedip kendimizden de insanlardan, hele de sevdiklerimizden vazgeçmeyelim hiç bir zaman... Yaratılanı sevelim, Yaratandan ötürü... Adı ne olursa olsun, kimden gelirse gelesin.... İyiliğe, sevgiye, merhamet, hüsnü zana, birliğe kasteden ayrıştıran her türlü duygu, düşünce kurtlarına ne kendimizi yem edelim, ne de yem olmuşlara takılıp kalalım...


İçimizdeki kız çocuklarını sevelim, cahiliye devrine dönüştüğümüzde farkına varıp son verelim.. Zira nefis ile cihat büyük cihat olarak bildirilmiş yüce Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sav) tarafından... Her yeni günde, her anımız bir uyanış vesilesi olsun inşallah... İçimizdeki o büyük Kurtu tanıyalım, zaaflarımızı, hassasiyetlerimizi kullandığının farkında olalım...


Sevgilerle ey Cân...


Hû....

 Dem Bu Demdir...

Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. ﴾1-2﴿ Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir). ﴾3﴿

Zamana Yemin olsun ! Zaman, Mekan, bunlara dayalı sebep sonuçlar dünyası ile var edilen Dünya hayatının aldattığı, yanılttığı insan zarar, ziyan içindedir ! Zamanın, mekanın, sebep ve sonuçların da bizler gibi sonradan yaratılmış olduğunun farkında olmadan hayatımızı bu kavramlarla anlamlandırarak geçirmeye devam ettiğimiz müddetçe ziyan ederiz vaktimizi, israf ederiz düşünce ve duygularımızı ! Zaman, mekan, sebep sonuçlar bizim için yaratılmıştır. Çok öteye değil Dünya semasının dışına çıktığımız vakit Zaman anlamını yitirir. Uzayda gece, gündüz, zaman, mekan yoktur... Sebep, sonuçların ise büyük bir kısmı anlamını yitirmiştir... Bu dış dünyamızdır, hele bir de tüm bunların gölgesi olduğu bir iç alemimiz vardır ki... Bu muazzam ve muhteşem oluşumu anlamak için vardır Din denilen kavram. Bilim, hikmet, sanat, edebiyat her türlü ilmin kaynağı da Allahtan gelen bu sistemdir aslında... Her şeyi var ettiği gibi tüm bunları anlamamızı istemiş, bize değer vermiş, bize muhabbet ettiğini Habibullahim diyerek yuce Peygamberiyle bize iletmiş, kemale erdirmistir... Her seyin var edicisi, kendisi her seyden münezzeh ve hiçbirisiyle kısıtlı olmayan Allahın bize verdiği hayatı anlamaya, yalnızca Ona bağlanıp, bizleri Sevmekten, Sevilmekten, Şükretmekten alıkoyan bütün duygu ve düşüncelerin içinden kurtulalım diyerek bu sistemi var etmiştir diye düşünürüz. Çünkü insan zaman ile kendini kısıtlandırarak ziyan eder kendini. Ani kaçırır, yaşayamaz... Zaman denen mefhum akıntı içinde sürüklenir durur... Sevgi, hosgoru, sanat, edebiyat anin icinde saklidir o ani yasayip icimizde ictenlikle ve samimiyetle hissetigimiz seylerdir guzellik adina ne varsa... Beynimiz bize gerçekler adı altında Zaman, mekan, sebep, sonuçları kanıt göstererek negatif duyguları da kullanarak pozitif duygu, düşüncelerimizin önünü keser. Neye göre kime göre ? Gerçek diye kabul ettiğimiz şey tam olarak nedir ki onu hop diye içimize alır sarıp sarmalarız, bizi biz yapan şey olduğunu zannederiz? Bizi hep meşgul eder, o ani hissetmeyelim diye elinden geleni yapar. Bir negatif düşünce, bir duygu fırtlatır. Kendi içimizde bunları yaptığını, başka insanlara bunları yaparken kendimizi yakalarsak anlayabiliriz.. Bunları yapamazsa Cep telefonunu elimize tutuşturur o ani kendi gözlerimizle ve yüreğimizle hissedemeden telefona aktarırız, bununla da yetinmezse başkalarıyla paylaşmaya hiç tanımadığımız yerlerde o özel anımızı kimlerin nasıl karşılayacağı zevki ve kaygısıyla başbaşa bırakır bizleri...An uçup gitmiştir... Anda kalarak o anın huzurunu yakalama çabasını ayakta tutmamız gerekir zira karanlık hep vardır der bir söz, çabalayan Işıktır. Zihin karanlıklarda Zaman büyüsüyle ayakta durduğu için buraya çekip durur bizi. Acelemiz vardır, hep sırada ne var diye gözletir bizi... Nefes nefese yatağa varırız, yahut kaçarız yorulmuşuzdur artık bir şeyleri kovalamaktan., bir şeylerden kaçmaktan. Halbuki Huzur Allahın huzurunda o anın zevkiyle Ona koşmaktadır bunu zihin bizden çalmıştır. Zihnin bu disiplinsizligi tum hayatimiza yansir, verimli calisamaz, uretemez, verimli sevemez, mutlu olamayiz... Hep gercekler diye kendimize dayattigimiz sanal zaman, mekan, sebep, sonuc, otekilerin gozleri vardir... Kendimizi, ailemizi, toplum ve hayatı yargılamaktan vazgeçerek, duygu ve düşüncelerimizi sevmeye, birlik beraberliğe, içimizde yetim kalan sevinç, neşe, nezaket gibi pozitif duyguları esaretten kurtararak, onları giydirerek bir manada kendi Ruh yetimimizi besleyerek emanete sahip çıkmamız mümkün olabilir. Dünyada yaşamamızı sağlayan sol beyin agirlikli aklımız, aşmamız gereken bir güçtür aslında. Bu yüzden iman edip, sabrederek kulluk sergileyenler beynin gerçekler diye zannettiği aslında bir kurgu olan Dünya hayatının hapishanesinden kurtulabilir. Sol beyni disipline eder ibadetler ve keyfine gore yorum yapamaz, yasayamaz olur bu zor bir surectir elbet...Ancka bununla Yuregi calismaya baslar, sag beyni gelisir ve hayattan zevk almaya baslar. Bu yolla O dilediği şeyi yaratmaya kadir, hepimizin üzerindeki bütün hayır ve serleri yaratan, bunlarla bizi imtihan eden Allah ile karşı karşıya bulur kendini. Onun için hiçbir kısıtlama yoktur ve takdir ettiği her şeyin arkasında bir hikmet vardır. Dogaya bakarak ne muhtesem bozulmaz bir duzenin varligi bize hayatlarimizin da muhtesem bir kurgu oldugunu her an bize haykirir aslinda... Bunu ancak kulluk şuuru ile hayatı idrak edersek görebilecegimizi soyler... Kendi benliğindeki adaleti, sevgiyi, merhamet, hoşgörü, tevazu ve kulluk bilincini ayağa kaldırdığı zaman işte o zaman Mevlanın içimizde var ettiği Mescidimiz ayağa kalkacak, düşman işgalinden kurtulacaktır! Ey insan şu an içindeki yetimi hangi duyguların esaretiyle huzursuz ediyorsun? Neden mutlu değilsin, doyumsuz ve memnuniyetsiz hissediyorsun, neden ofkelisin?

Düşünmelesin !

Yanıtlarını aramaktan vazgeçme ve gözlerini dışarıdan içeriye çevir!

Cunku O büyük düşman, kafir(ortucu) senin bizzat içinde, Firavun, Haman tepende oturmuş... Her an gözetlemekte…

La ilahe Illa Allah deyip kalkalim dirilelim !

Dış alemden ders alarak iç alemimize gözlerimizi çevirme zamanıdır bütün zamanimiz aslinda, yaşamaya değer tek zaman da bu zamandır vesselam… Anda kalın, sevgiyle, hoşgörü, Aşk ile, kendi icimizden baslayarak… Huuu….


 


DÖNÜŞÜM



İnsan ...

Nefis, ruh, akıl, beden…

Nefis dış dünyaya karşı tetiklenen, duygular üreten, Akıl bu duygulara karşı tepki veren yanımız. Ruhumuz ise Allahtan kopup gelmiş, Onun güzelliği, erdemi, güveni, huzuru, şefkati altında yaşamaya özlem çeken ancak bir yetim çocuk hükmünde ona verilen mülkü nefsin elinden alarak Ruha faal aklın yolunu gösterecek gelişimi bekliyor. Akıl bu bilgileri ona sağlamak ve onu beslemek için görevli ancak nefsin arzularına boyun eğdikçe ruhu beslemeye fırsatı kalmıyor o yönde gelişemiyor.

Ya nefsin duygularına hizmet eden veya faal aklın yanı Allah'ın koyduğu Hak üzere olan külli aklın hizmetine yönelik fikirler peşinde gidecek... ara bir yol yok...

Bir kere nefsimizin zayıf, edilgen, dışa bağımlı, duyguların etkisiyle yaşama iç güdüsüyle hareket eden, hayvanı yönüyle hayata başlayıp faal aklın hizmetine girdikçe evcilleşen ve belki de dönüşerek insanı kıvama gelen bir varlık.

Bir bahçe düşünelim, bu bahçeden edindiğimiz izlenimler bizlerde duygulara dönüşsün o duygular davranışlarımızı etkilesin, davranışlarımız tekrar duygulara ve bu duygular da etrafımızda çiçeklere, faydalı hayvanlara veyahut zararlı hayvanlar, dikenler, yabanı otlar ve bataklıklara dönüşsün. İşte iç dünyamız biraz da buna benziyor. Bizler hayatlarımızdaki nesnelere ve olaylara bir seyirci hükmündeyiz ve kaza, hayır, şer tümüyle Cenabi Allahın takdiri ve kontrolünde. Bu olayların hayatımızdaki en küçük olaylardan başlayıp en büyüklerine kadar hepsi olduğunu düşünelim. Yani sabah gözümüzü açmamız ile o günkü bahçemizdeki yaratımlar başlıyor. Duygu, düşüncelerimiz, tepkilerimiz, tavırlarımız tamamen iç dünyamızı şekillendiriyor. Davranışlarımızla çevremizde bizden etkilenenlerin de bahçelerinde neler yapacağına etki ediyoruz.

Şeytanın amacı ise bahçemizin bir ateş çukuruna dönüşmesi… Çünkü o ateşten bir varlık ve burada yaşama alanı buluyor. Ancak şöyle ki bir sinema ekranı gibi bize görünen yüzüyle süslü, gösterişli, güçlü, rahat ve sonsuz gibi sunduğu şeylerin arkası hep bir ateş çukuru, tabiri caizse bir çöplük, lağım kuyusu… Bunları bize süsleyip, püsleyip, kokularla beynimize görüntüler, hayaller oluşturduğu bir dünya…

Onun askerleri, firavunun sihirbazları gibi her an yeni hevesler, zanlar, hayaller yaratarak nefsi oyalamakta, kandırmakta, onun duygularıyla oynamakta ve insanin aklını çelerek o yasak meyveyi her an yedirerek bir çukura sürüklemekte…

Huzursuz olduğumuzun ve nefsimizin korkularıyla yaşadığımızın farkında değiliz. Onu yönetebileceğimizin, korkularını görmezden gelip, vücudumuzda yol açtığı tepkilerimizin değişebileceğinin farkında değiliz. Kendimizi nefsimizden ibaret zannediyor, onun hisleri, düşünceleri etkisi altında hayatımızı sürdürüyoruz.

Çocuklarımız, ailemiz de bizim nefsimizle muhatap yaşamak durumunda kalıyor ve etkileri onları da dönüştürüyor.

Pozitif olana, olumlu olana odaklı bir bakış açısı yerleştirmeli, Rahman, Rahim ve her an her şeyin hükmüne karar veren daima hayırla merhametini uygulayan Allaha sonsuz güvenerek, onun var ettiği her şeye sabır ve hoşgörüyle, sevgi, merhametle kendimizi iyileştirmemiz gerekiyor. Aklımızı bu yönde kullanmadıkça, yukaridaki olumsuz ve zehirli duygu, düşünceleri takip ettikçe en küçük tavrımızla beraber bizi ve sevdiklerimizi, arkadaslarimizi da bir çukura sürüklemekte, beynimizdeki yapıcı sinir yollarını tahrip ederek Allah'a ulaşan huzur yollarını tıkamaktadır. Yani alıcılarımızı başka yönlere sevk ederek üretkenliğimizi, yaratıcılığımızı öldürmekte, küçük yaştan başlayan olumsuz etkiler bizlerin yeteneklerinin tam da geliştiği çağlarda bizi kısıtladığı için kendini yani Allahını tanımayan, bir türlü huzuru yakalayamayan insanlar oluyoruz.


Türkiye gibi müslüman ülkelerde egemen olan sol beyin ağırlıklı eğitim özellikle dikte edilmiş ve yetişkinler de bu yöntemle eğitilip köreltildiği için başarı oranı yüksek olmasına rağmen üretkenliğimiz, yaratıcılığımız düşük seviyelerde kalmakta. Bu da eğitimde şefkat, güven, onay, minnet, sevecenlik gibi olumlu duygu, düşüncelerin aşılanması, grup çalışması ve insan sevgisi yerine olumsuz etkilerle kaygı, utanç, suçluluk, baskı, aşağılama gibi türlü olumsuzluklarla örülü, bilgiyi çoğaltma ve yarıştırmaya yönelik bir düzen kurulmuş olmasına bağlıyorum acizane.

Batı toplumlarındaki eğitim ise daha az bilgiye dayalı, sanat ve doğa faaliyetlerinin üst düzeyde seyrettiği, sevecen, minnet, onaylama, samimiyet, hoşgörü ve grup çalışmalarına olabildiğince önem verilen bir eğitim tarzı. Bu nedenle küçük yaştan özgüven kazanarak yetişen insanlar edindikleri bilgileri de olabildiğince iyi uyguluyorlar ve üretkenlik, yaratıcılık sergiliyorlar.

Müslümanlar olarak kendimizden başlayarak Allahın yarattığı kutsal varlık olan insana, hayvanlara, bitkiler hatta cansız varlıklara kadar her şeye ve her şeye saygı geliştirmek durumundayız. Nefsin en büyük özelliği olan kabalıktan bir an önce kaçmaya bakmalı, nezih, zarif bir yol için kendimizi eğitmeliyiz. Allahın ve peygamberlerinin yolu budur aslen ve biz nezaketi, edebi, kaybettikçe sevgimizi de kaybediyor, korkularımızı, kaygılarımızı da artırarak dinimizi de dünyamızı da zor hallerde yaşamaya çalışıyoruz.

Bizler bunu haketmiyoruz.

Bir an önce uyanmalı, gülümsemeliyiz, katı kalpli olmaktan vazgeçmeliyiz.

Evet hepimiz…

Birimiz değişirse inanın bu o kadar çok kişiyi etkileyecek ki…

Atom parçalanıyor, bizler de değişebiliriz, dua ettiğimiz ve her şeye sonsuz kudretiyle egemen Allahımız ve kitabımız var elhamdulillah…

Bizlere yol aç Allahım…

Allah bize yeter, o ne güzel vekildir vesselam…

Sevgiyle, daima…

Huuu...


Bir Okuma

     Etkinliği Önerisi



Merhaba!

Allah’ın sevgisi ve selami üzerinize olsun…

Acizane, kucuk bir etkinlik önerisi ile uzak kaldığımız bu zaman dilimlerinde siz

annelerimizle sohbet etmeye vesile olmasını dileyerek bu yazımızı paylaşmak istedik.

Bu yazımızda Kuran-ı Kerim okumayı öğrenen çocuğumuzun yüce kitabımızla tanışmasını

sağlayacak, birlikte keyifli vakit geçirebileceğimiz basit ancak etkili olacağını

düşündüğümüz bir etkinlikten bahsedeceğiz.

Yüce kitabımız, kusursuz bir şekilde kainati yaratan yüce Allah'ın bizzat sözleri

olduğu için harfleri, harflerinin dizilişi açısından da kusursuzdur.

Örneğin bir insan yüzünü düşünelim, her bir parçası ne kadar muntazam, ölçülü ve

estetik olarak bir araya getirilmiş, benzersiz özelliklerle bezenmiştir. 

Üstelik bu organların işlevleri onlara birer ruh ve anlam katmaktadır. 

Gözlerimizin bakışları, dudaklarımızın konuşurken aldığı şekiller, seslerimiz 

insandan insana değişirken, duygu ve düşüncelerimize bağlı olarak çok çeşitli ifadeler taşırlar…

İşte bir insan yüzüne yüzlerce anlam yükleyen yüce Allahımız, yüce kitabı Kuran - i Kerim’e de

nice güzellikler ve hikmetler bahsetmiştir.

Öte yandan ayetlerin, şekil yönüyle de gözlerimize şifa olduğu, Hüsnü Hat

yazılarının faydaları, günümüzde çeşitli doktorlar tarafından da fark edilmekte,

okunup anlaşılmasıyla hayatlarımıza yol gosterici, ruhlara şifa,deva olan

yüce kitabımızın şekil yönüyle de bir şifa kaynağı olduğunu ogrenmekteyiz.




Peygamber efendimiz(sav) zamanında sahabe efendilerimizin Kuran-i Kerimi okumaya

imkan bulamadıkları vakitlerde ayetlere gözleriyle temas ederek şifalandıklarını,

gönül huzuru bulduklarını çeşitli kaynaklardan öğreniyoruz..



İşte bu noktada evlatlarımızla birlikte yuce Kitabimiz ile vakit geçirmek gercekten

cok faydali olacaktir.

Dilerseniz adim adim etkinliğimize geçelim ;) ….

1- 

Öncelikle tüm etkinliklerde olduğu gibi bu etkinliğimizde de pozitif bir ruh halinde olmaya gayret edelim. 

Icimizi Şefkat, merhamet, sevgi, hoşgörü, guven, kivanc, onaylama, sevecenlik, olumlu duygu ve düşüncelerle doldurmak ile baslayalim ve bunu hep korumaya calisalim.

Mevlamizin kalbimize koyduğu sonsuz merhamet duygularini cömertce harcayalim…

Olumlu duygu ve dusunceleri ne kadar hayatımıza yayar ve yaşarsak o kadar mutlu olurken bir o kadar da çevremizde mutlu insanlar var etmeye başlarız.

Uzerimizde eleştiri, aşağılama, suçluluk, kaygi, utanc, baski, sıkıntı vs gibi olumsuz duygular varsa bunlari atalim. Bu tür duygu, düşünce yayan her turlu insan ve içimizdeki, dışımızdaki kaynaktan kalbimizi koruyalim, Allaha siginalim.

Sukretmek şifamız, ilacımız olsun… 

Zira şükreden bir kalp daima zinde ve neseli olurken zihin üretken ve aktiftir. Şikayeti hayatimizdan cikarmayi amaclayalim. 

Bu özellikler fıtratımızda dogustan vardir aslinda, cocuklarda bu neseli hali gormek mumkundur. Sonradan bir kismini kaybettiğimiz neseli ve sukur dolu halimize dönelim inşallah..Çocuklarla

çocuklaşmak bu yönüyle cok faydali olmaktadir. 

Bunun icin bol miktarda Allahımızı zikir, Ona dua, ibadet,  bedenimizi ve zihnimizi serbest

bırakacak teknikler ve guzel dusunceler bulalım.

Bu konuda bizi ileriye taşıyacak bilgiler, insanlar, uygulamalar arayışında olalim.

Kendimize bu yönde hizmet etmek hem bu dünya hem de ahiret mutlulugumuz icin en

buyuk yatirim olacaktir unutmayalim.

Mevlamiz hepimizin yar ve yardimcisi olsun.



2-

Geldik ikinci adima !

Abdest alarak baslama ile abdesti yavaş yavaş hayatımıza dahil etmemiz çok güzel olur.  

Kutsal kitabimiza bedenen de temizlenerek dokunuruz, bu onun temizliğini ve guzelligini bize anlatir. Ayet ve hadislerde buyruldugu gibi : “Allah temizdir, temizlenenler sever.”

Temizligin yani sira abdestin maddi ve manevi ferahlamaya da cok buyuk tesiri oldugunu birçok doktor, araştırmacı, psikolog calismalari ile desteklemektedir.

Çocuğumuzun keyifle abdest almasına, kıyafetlerini güvene alip, yukariya katlamasina yardimci olalim. 

Hatalarını görmezlikten gelmeye, daima hosgoru ile sessizliğimizi koruyup onaylayici bicimde yumusakca konuşmaya  çalışalım. 

Amacımız keyifli bir vakit geçirmek olsun, acele etmeyelim, abdesti tamamen öğreneceği uzun yılları olacak inşallah:)

Amaca değil, amacimiza ulaşırken geçirdiğimiz vaktin kaliteli, nezih ve guzel olmasina odaklanalım. 

Belki araya acil birseyler gelecek ve biz etkinliğimizi müsait vakte ertelemek durumunda kalacagiz. Buraya kadar yaptıklarımızı memnuniyetle sona erdirip müsait olana dek ara vermeyi çocuğumuza iletmeyi ihmal etmeyelim.


Ona yetişkin bir insana davranıyor gibi saygı duyalım her zaman. Bu hem kendimize hem de ona olan saygımızı artırır. Edeb sınırları içinde bir ilişki geliştirmemize yardımcı olur.

3-

Sonraki adımımız güzel kokular sürmek olsun:)

Sevdiğimiz hafif bir koku veya gül suyu gibi, etkinliğimizde bize eşlik eden bir kokumuz olsun….

Zira kokular insan beyninde saklanan bir bilgi olup anılarımız koku ile guclu bir sekilde saklanir. 

Seneler sonra o kokular evladımızın kendinde güç ve güzel anilar bulacağı bir vesile olsun inşallah. 


4-

Çocuğumuzu kucağımıza alabilir, kitabımızı da onun kucağına koyarak sayfaları çevirebiliriz. Veya yanımıza oturtalım, kucağına bir yastık koyarak Kitabımızı kolayca ve yüksekte tutmasını sağlayabiliriz. Ona sanki kucağımızda imiş gibi yakın olalım. Dokunmak, sarılmak anne-baba, çocuk arasında sevgi, şefkat, merhamet hislerini artırır her zaman. Bazı çocuklar bu sevgi dilinden çok hoşlanmazlar, öyleyse ses tonumuzla, ifadelerimizle onu onaylayan, sürekli saran bir ifademiz olsun ki manevi olarak evladımızı sarmış,

desteklemiş olalım. Arada sırtını, başını sıvazlayarak onayımızı beden dilimiz ile

sevgi yollu iletebiliriz. Bu arada odaklanma konusu biz yetişkinler için de günümüzde çok zor gerçekten. Bunun için dikkatimizi dağıtacak televizyon, telefon gibi cihazları yanımıza almayalım. Açıklarsa kapatalım, bizi bölecek düşünce ve duygulara yönelmemeye, etkinliğimize odaklanmaya çalışalım. Olumlu duygu ve düşüncelere, evladımıza odaklanalım.

Kitabımızı incelemek için bir büyütecimiz varsa onu kullanmamız çok güzel olur.

İlk sayfadan başlayarak yüce kitabımızın sayfalarındaki desenleri, üstten başlayarak sayfa kenarındaki süslemeler, geometrik şekiller, ayet sonlarındaki işaretler gibi ayrıntıları
bir tabloyu inceler gibi inceleyelim. Sanki bir müzeye gelmişiz gibi oyuna dönüştürebiliriz etkinliğimizi.


Desenlerin zarifliğine, inceliğine, ne çok emek ve dikkat harcandığına evladımızın dikkatini çekelim. Sabrın ne güzel şeyler ortaya koyduğunun bir ifadesidir bu eserler. Renklerin güzelliğini hissedelim birlikte.

Öte yandan unutmayalım ki Allah'a inanan, ibadet eden, şükreden, zikreden, mutlu olan insanlar ince ruhlu ve güzellikleri fark ederek yaşayanlardır.

İslami görsel ve işitsel sanatlar bu yönüyle manevi güzellikler ve ruh inceliği kazanmamız

için güzel kaynaklardır.



Hat, tezhip, ebru gibi geleneksel sanatlarımızın, kusursuz yaratıcı Allahımızın ayetlerini

süslemek ve onları yazmak amacıyla ortaya çıktığını anlatabiliriz… 



Sayfamızda dolaşmaya devam ediyoruz :) Sağdan sola satır satır, evladımızın Bildiği Harfleri Bulmaca oyunu oynamasına başlayalım. Çocuğumuz harfleri bildikçe onu cesaretlendirelim. Bilmediği harfleri öğretmek için zorlamayalım. İncelemek istediği yerlerde durmasına, vakit geçirmesini sabırla ve hoşnutlukla karşılık verelim, acele etmeyelim. Keyif aldığı müddet kadar sayfaları takip edelim. Aslen amacımız okumayı gerçekleştirmek değil, onunla sayfalarda gezinti yapmak. Bakışlarıyla güzel kitabımızı buluşturmak, harfleri gözlemlenmesini sağlamak ve ona karşı güzel hisler beslemesine, güzel düşünceler oluşturmasına yardımcı olmak. Bitirirken bildiği bir sureyi açıp bakmasını, okuyor gibi yapmasını sağlayabiliriz. Ara vermek isterse 5 dk yı geçmeyecek şekilde kısa bir ara verelim. Televizyon, tablet gibi dikkatini başka yöne çekecek bir şeye yönelmemesine özen gösterelim. Bu tekniği uygulamak ödevlerini yaparken de çok faydalıdır. Şayet işimiz çıkarsa çocuğumuza anlayabileceği şekilde açıklayalım, ara verelim veya başka vakitte yine tekrar edeceğimizi iletelim. Sonra kaldığımız yere bir kağıt veya önceden onunla hazırladığımız bir kitap ayracı olursa güzel olur, onu bırakalım. Bir sonraki seferde buradan devam ederek yüce kitabımızı gözümüzle tarayarak küçük bir hatim amacı taşıyabiliriz. Hedef koyma, devamlılık sağlanması açısından faydalı olacaktır. Zamanla öğrendiği harfler arttıkça kelimeleri okumaya başladığını görmek cesaretini, gayretini artacaktır. Özgüven kazanması yönünde çok faydalı olacaktır. Etkinliğimiz yavaş yavaş sona eriyor... Birlikte böylesine güzel bir vakit geçirdiğinizde ona hislerinizi söyleyin ki sizi anlayacaktır. Ne denli keyif aldığınızı, onunla bir şeyler yapmanın sizin için de çok değerli olduğunu ifade ederek sevginizi, düşüncelerinizi ona iletmek çok güzel bir iletişim şeklidir. Öte yandan küçük bir öpücük, sımsıkı bir kucaklama bir çok sözün yerine geçer ve etkisi gerçekten çok daha güçlüdür. Anne-baba-çocuk ile kaliteli vakit geçirebileceğinize inandığımız bu etkinliğin beden, ruh sağlığı, zihinsel aktivite ve sanatsal gözlem yapma açısından faydalı olmasını diliyoruz. Bu arada rutinlerin de çok büyük etkisinin olduğunu da ayrıca belirtmek isteriz. Az da olsa düzenli ve aynı zaman dilimlerinde yapılan etkinlikler kalıcı ve çok etkili izler bırakmaktadır. Örneğin Cuma günü gibi bir gün belirleyip sakin bir vakitte çocuğumuza zaman ayırmayı hedefleyebiliriz. Allahın sevgisi, selami tüm anne, baba, çocuklarımızın ve cümlemizin üzerine olsun… Bir başka etkinlikte yine görüşmek dileğiyle ! Huzur, sağlık ve afiyetle kalınız.




 Bir Pazar Molası


Allah'ın selami, rahmeti, bereketi cümlemizin üzerine olsun ..

“...Çünkü kadın Allah güzelliğinin yeryüzüne vurmuş bir nurudur,

Allah’ın kadına verdiği değer, kadının, kendi yaratıcı kudretinden vasıflar taşıması, hayatın devamlılığında büyük vazife görmesi gibi, ilahi mukadderatin temel direği olmasındandır…”

Bu güzel karlı Pazar gününe elhamdülillah, herkese mutluluk dolu anlar diliyoruz.  Yağmayan yerlere de bereketiyle gelsin hayırla dua ediyoruz...

Enerji dolu olmak, güzel duygu, düşünceler içinde yaşamak gerçekten büyük gayret ve gerektiren bir iştir çoğumuza. Hepimiz nice geçmiş zamanların, gelecek zamanların esiri olur yaşadığımız andan habersiz geçiriveririz zamanlarımızı.

Buna en büyük etkenlerden birisi de vesveseler, sui-zanlar, kötü düşüncelerle negatif enerji yayan varlıkların da etkisinde olmamızdır. Bu yazıda biraz bu konuya değinmek istedik.

Bizleri birer tırtıl misali dünya hayatımızda çeşitli devrelerden, aşamalardan geçirirek eğitip, terbiye eden Rabbimiz yüce dinimizle bizleri kanatlandırmak, her türlü tehlikeye karşı korumak ve uyarmak hem de bizleri bilgilendirmek üzere yüce Peygamberimizi eşsiz muhabbet ve sevgi kaynağı olarak bizlere göndermiştir. İşte bu yüzden ne kadar şükretsek azdır diye düşürünüz her zaman.

Felak - Nas Sureleri

Bizlere kötü düşünce ve vesvese veren varlıklardan korunmak için öncelikle Felak-Nas sureleri çok tavsiye eder Peygamberimiz. Çocuklarımıza da bu sureleri ezberlemek ve sık sık okumalarını desteklemek onları korumak adına çok güzeldir.

Kuran Tılaveti

Yüce kitabımızın okunduğu yerlerde ruhumuzun beslenmesinin yanı sıra, zararli varlıkların da evimizden uzaklasmasina, negatif enerji yayan her tür etkilerden kurtulmamıza vesile olmaktadır.

Çocuklarımızın odalarında, kendi odalarımızda, ortak oturma yerlerimizde dinleyerek kendimize vakit ayırabiliriz…

Lavabo Duasi

Asagidaki duayi, yazma biliyorsa çocuğumuza yazdırıp, lavabo dis kapisina asabilir, cocuklarimizin seviyesine yakin olmasini da saglayip evimizde bu bolgede de onlari ve kendimizi Rabbimizin korumasina emanet edebiliriz...


Manevi temizlik konusundan sonra evlerimizin sevgi, muhabbet kaynagi olan annelerimiz için dinlenme önerisi ile zihin temizliğine dair bir tavsiye var.

Gunun herhangi vaktinde bir koltuk veya sandalyeye oturup gozlerimizi kapatalim. Ortamdaki sesleri, hic yargilamadan, yorum katmadan dinleyelim, sadece dinleyelim, bütün vücudumuzla dinleyelim… Gözlerimizi açtığımız zaman ise etraftaki renkleri hissetmeye calisalim, odada göz gezdirip renkleri hissedelim…

Bu bizi tazeleyen bir egzersizdir. Dusuncelerimiz durulur, yasadigimiz ana odaklanmamızı ve huzur duymamizi saglar.

Huzurun oldugu yerde de Allah ile başbaşa oldugunu hisseder insan aslen, Hayy ve Kayyum olan Rabbimizin her an diriligiyle bizi dirilttigini hissedip gunumuze devam ederiz…

Bu alıştırmayı çocuklarımızı, eşimizi, arkadasimizi dinlerken de yapabiliriz. Dinlememizi kolaylaştırıp, bizi zihnin koşturmacasından kurtaracaktır. Yanıtlar vermek yerine, cevapları kendilerinin bulmasına müsade edelim, yargılamadan, eleştirmeden onları hissetmemizi sağlayacak, sevgi ve muhabbetimize yoğunlaşmanın yolunu açacaktır inşaallah…

Sevgi ve muhabbet kaynaklarini sonsuz bir sekilde yüreklerimize koyan Mevlamizin bu kaynagini kendimize, yuvamıza, ailemize açalım diye niyaz ederiz daima…

Pozitif enerjiye yogunlasma adina bizlere guzellikler katsin. Birlikte yapalim, her zaman ümmet olmanin, birlikte olmanin guzelligine inanalim inşallah.

Son asrin büyük insanlarından Kenan Rifai Hz.lerinin annesi Hatice Cenan Hanim’ in ogluna ogudu cok anlamli geldi acizane paylaşmak isteriz…

...Annesi Hatice Cenan Hanım kendisine aynen şöyle hitap etmektedir :

İnsanları seveceksin, senin içinde tükenmez af, merhamet ve müsamaha hazineleri var. Onun için yalnız insanları değil, bütün mahlukatı aynı yorulmaz hız ve aynı tükenmez iştiyakla seveceksin. Sende mevcut cevherleri cömertçe harcamalısın…

İnsanları, insanlara iştirak ederek, hatalarında ve sevaplarında onlarla bir olarak seveceksin.

Doğumları ile çoğalıp, ölümleriyle eksilecek kadar onlarla olacaksın. Senin bir insan olarak vazifen, insanların yüzünü müşterek, samimi bir gayeye, bir ideale çevirmektir ve bunun birçok yolları vardır. Fakat en kestirme, en güzel, en büyük yol Aşk ve İman yoludur. Hudutsuz bir insanlık aşkı, beşeriyetin tek selamet kapısı her zaman budur. İnsan kemale beşerilikten, uluhiyete kısacası Allah’a ancak ve ancak bu yoldan ulaşır.

Hatice Cenan Hanım’ dan gönlümüze oradan evlatlarimiza ulassin dilerim...

En son bir babanın notu ile veda etmek isteriz. Burada insan olarak kendi kendimize de bazen buradaki gibi davrandığımız, haksızlık ettiğimiz zamanlarımız olur. Farketmeyiz, sürdürürüz ve mutsuz oluruz. Sonra çocuklarımıza bu şekilde davranırız farkında olmadan…

Bazen bazı şeyleri fark etmek gerçekten hayatımızın dönüm noktası olabilir. Bu sebeple bu yazıyı da paylaşmak istedik. 


"Baba Unutur"


Dinle oğlum: Bunları sen küçük ellerinden biri çenenin altında yumruk olmuş, sarı saçların terden ıslanmış, alnına yapışmış bir hâlde uyurken söylüyorum. Odana gizlice, tek başıma girdim. Sâdece birkaç dakika önce, kütüphânede oturmuş gazetemi okurken, güçlü bir pişmanlık dalgası her tarafımı sardı. Suçluluk içinde kalkıp, yatağının başucuna geldim.

Düşündüklerim şunlardı oğlum: Sana kızmıştım. Okula gitmek için hazırlanırken, yüzünü havluyla şöyle bir sildin diye sana bağırmış, ayakkabılarını temizlemediğin için seni azarlamıştım. Eşyalarını yere attığın için öfke içinde haykırmıştım.

Kahvaltıda da hata buldum. İçeceklerini etrafa sıçrattın, yiyeceklerini alelacele yedin. Dirseklerini masaya koydun, ekmeğine tereyağını çok kalın bir tabaka hâlinde sürdün. Sen oynamak, ben de trene yetişmek için çıkarken, bana döndün, elini salladın “Güle güle baba” dedin. Ben ise irkildim ve “omuzlarını dik tut” cevabını verdim.

Öğleden sonranın geç saatlerinde her şey yeniden başladı. Eve gelirken seni dizlerinin üstünde eğilmiş, misket oynarken gördüm. Çoraplarında delikler vardı. Seni arkadaşlarının önünde, benimle eve gelmeye zorlayarak aşağıladım. Çoraplar çok pahalıydı ve eğer parası senin cebinden çıkıyor olsaydı, daha dikkatli olurdun. Bir düşün oğlum,  bunlar bir babanın lâfları.

Daha sonra, ben kütüphânede okurken, gözlerinde acı dolu bir bakışla nasıl çekingen çekingen içeri girdiğini hatırlıyor musun? Gazetenin üstünden, rahatsız edilmiş olmanın verdiği sıkıntıyla sana baktığımda, kapıda durakladın. Ben ise “ne istiyorsun” diye kükredim.

Hiçbir şey söylemedin ama aceleyle bana doğru koştun, kollarını boynuma dolayıp beni öptün. Küçük kolların Tanrı’nın yüreğine yerleştirdiği, sana yaptıklarımın bile solduramadığı o büyük sevgiyle boynumu sıkıyordu. Sonra koşa koşa merdivenlerden çıkıp gittin.

Evet, oğlum, bundan hemen sonra gazetem ellerimden kaydı ve müthiş bir korku her yanımı sardı. Âdetlerim bana neler yaptırıyor? Hata bulma âdetim, azarlama âdetim. Sana bir çocuk olduğun için verdiğim ödül bu mu? Seni sevmediğimden değil, ama bir çocuktan çok fazla şey beklemiştim. Seni kendi ölçülerimle değerlendirmeye kalkıyordum.

Oysa karakterinin o kadar iyi o kadar güzel yanları vardı ki. Küçük yüreğin, dağların ardından söken şafak kadar büyüktü. Ve bunu gelip bana iyi geceler öpücüğü vererek gösterdin. Bu akşam başka hiçbir şeyin önemi yok oğlum. Karanlıkta yatağının başucuna geldim ve utanç içinde diz çöktüm.

Bu çok yetersiz bir af dileme çabası. Bunları sana sen uyanıkken söylersem anlamayacağını biliyorum. Ama yarın gerçek bir baba olacağım. Seninle dost olacak, sen acı çektiğinde bende çekecek, sen güldüğünde ben de güleceğim. İçimden kötü sözler etmek geldiğinde dilimi ısıracağım. Sanki bir âyinmiş gibi kendime hep şu sözleri söyleyeceğim: O sâdece bir çocuk, küçük bir çocuk.

Korkarım seni sanki bir yetişkinmişsin gibi gördüm. Ama şimdi seni yatağında dertop olmuş, yorgun, uyurken görüyorum da oğlum, hâlâ bir bebek olduğunu anlıyorum. Daha dün başını omzunun üstünde koyduğun anneciğinin kucağındaydın. Çok fazla şey bekledim, çok fazla.

W. Livingston Larned

….

Merhamet, sadece merhamet her insanin bekledigi, degil mi...

Başta kendimize sonra tüm varlığa merhamet dolu olmak dileğiyle…

Allah’a emanet olunuz, daima sevgiyle, aşk ve muhabbetle kalınız…

Selamün Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekatuhuuu….